Özel Arama

15 Ocak 2010 Cuma

Milliyet Cadde


BU BiR ÜNLÜ FOTOĞRAFLARI ÇALIŞMASI DEĞiLDiR


Fotoğraf sanatçısı Ahmet Can Mocan’ın, Türk sinema oyuncuları ve yönetmenlerinin portrelerinin bulunduğu 'Beyaz Perde' adlı sergisi, 8 Aralık'ta Ortaköy Sanat Galerisi’nde açılıyor

Tamamı analog ve siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan sergide 60 eser bulunuyor. Haluk Bilginer, Özgü Namal, Erol Günaydın, Derya Alabora, Rutkay Aziz, Saadet Işıl Aksoy, İlyas Salman, Melisa Sözen, Güven Kıraç gibi pek çok değerli oyuncunun ve Derviş Zaim, Serdar Akar, Semir Aslanyürek ve Sırrı Süreyya Önder gibi pek çok değerli yönetmenin portrelerinin bulunduğu sergiyi, Ahmet Can Mocan bir Türk sineması belgeseli olarak nitelendiriyor ve önemle ekliyor: “Bu bir ünlü fotoğrafları çalışması değildir. Onlar şöhretleriyle değil, Türk sinemasına yaptıkları büyük katkılardan dolayı bu çalışmanın içindeler.”

Sinema üzerine böyle kapsamlı bir portre çalışması yapma fikri nereden doğdu?

Aklımda uzun süredir varolan bir projeydi. Benim hayatıma yön veren iki sanattır; sinema ve fotoğraf.

Sinema deyince, akla çok fazla sanatçı geliyor. Fotoğraflayacağınız isimleri neye göre seçtiniz?

Böyle bir sergide bütün Türk sinemasını toplamak zor. İşi biraz Yeşilçam’dan ayırıp daha çok şimdiki Türk sineması üzerinden gerçekleştirdim. Bunun yanında projeye dahil olmak istemeyenler de oldu tabii.

Bu kadar ismi çalışmaya dahil etmek zor oldu mu? Genç bir fotoğrafçı olarak, sinemanın ünlü isimlerine ulaşmakta güçlük çektiniz mi?

Aslında çok zorlanmadım. Çalıştığım insanlar projeye ve bana çok sıcak yaklaştılar. Samimiyet çok önemli. Zorluk yaşadığım tek nokta, projeye dahil olan sanatçıların yoğun iş tempolarından dolayı zamanlarının kısıtlı olmasıydı. 10 dakika içerisinde çekim yaptığım bile oldu. Ama belgesel fotoğrafçılığından geldiğim için hızlı ve verimli çalışabildim.

Çalışmaktan en çok keyif aldığınız insanlar kimler oldu?

Hepsinden çok keyif aldım. Farklı insanlar, farklı yüzler. Kimi çok seviyor fotoğrafının çekilmesini, kimi hiç sevmiyor. Ama hepsiyle birlikte bir duygu yakalayabildiğimize inanıyorum.

Fotoğraflar analog olarak çekilmiş. Bu dijital dünyada, hala analog çalışmanızın fotoğrafa katkısı nedir?

İnsanlar yapaylıktan sıkıldı bence, zaten günlük hayatımızda yeterince yapaylık var. Filmin fotoğrafa verdiği hissin dijital kamerayla yakalanabileceğini düşünmüyorum. Fotoğraf benim için film satın almaktan başlayıp, fotoğrafı basmaya kadar giden bir süreçtir. Bin kare çekip, bilgisayara yükleyip arasından bir tane iyi fotoğrafı bulmak bana biraz tembellik gibi geliyor açıkçası.



ALABORA'DAN ÇEKİMİN ÖYKÜSÜ

Bir gün bir e-posta aldım. Ahmet Can Mocan adında bir fotoğrafçı, sinema oyuncularının fotoğrafını çektiğini ve benim de fotoğrafımı çekmek istediğini yazıyordu. E-postaya bir de çektiği diğer oyuncuların fotoğraflarını eklemişti. Fotoğrafları beğendim ve önümüzdeki ay içinde buluşmak için ona yazacağımı söyledim. Ardından birkaç kez daha yazıştık, hep e-posta ile. Fotoğraf çekeceğimiz güne kadar ne birbirimizin sesini duyduk, ne de yüzünü gördük. Buluştuğumuz gün ben fotoğraf çekimine başlamadan az da olsa vakit geçirebilelim istedim. En azından Galatasaray'dan Karaköy'e kadar yürüyelim dedim. Bunları da hep e-postada yazmıştım.
Ahmet bizim Galatasaray'daki ofisimize geldi. İlk defa dijital ortam dışında tanışmış olduk. Daha önce yazıştığımız gibi birlikte Karaköy'e yürüdük. Karaköy Güllüoğlu'nda baklava yedik. Ben de yıllardır fotoğraf çekerim, karanlık odam bile var. Baklava yerken fotoğraftan konuşmaya başladık. Fotoğraftan konuşulunca söz mutlaka fotoğraf makinesine gelir. Zaten sıra çekime gelince söz makineye gelecekti ama sohbet bizi birazdan çalışacağımız makineye getirdi. Ben hep Ahmet'in dijital bir makine ile çalıştığını düşünmüştüm. Dijital ortamda başlayan tanışıklığımız, dijital bir makine ile devam etmeliydi. Öyle olmadığını baklava yerken öğrendim. Meğer bu genç adamın bir Hasselblad'ı varmış. Meğer biz birazdan 6x6 formatta çeken, dünyayı gerçekten ‘kare’ gören, bir makara ile sadece 12 poz çekebilen bir makine ile çalışacakmışız. Dijital dünyaya ve onun nimetlerine karşı değilim, hatta fazlaca kullanıyorum. Ama Ahmet'in hâlâ gümüş iyodür ve bromürlerle uğraşması, benim olduğum fotoğrafların da, çok alışık olduğum kimyevi kokulardan sonra oluşacak olması beni çok heyecanlandırdı. Dijital başlayan tanışıklığımız baklava, Galata ve Hasselblad'la analog oldu. Benim yer aldığım fotoğraflarda eskiden kalmış yeni bir his varsa ondandır.

Memet Ali Alabora

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder